Depremin odak noktası, hiposantr veya fokus olarak da bilinir. Depremin oluştuğu noktanın tam olarak yer aldığı yere verilen isimdir. Bu nokta, depremin başlangıcındaki enerji serbest bırakımının kaynağıdır ve deprem dalgalarının yayıldığı yerdir. Hiposantr, depremin büyüklüğü ve enerjisi açısından önemli bir faktördür. Depremin odak noktasının derinliği, depremin yeryüzüne etkilerini etkileyebilir. Örneğin, daha sığ bir hiposantr daha büyük yıkım ve hasara neden olabilirken, daha derin bir hiposantr daha az hasar verebilir. Hiposantr'ın tam olarak nerede olduğunu belirlemek için deprem dalgalarının hareketlerine ve yönlerine bakılır. Depremin şiddeti ve etkilerinin hesaplanması için, hiposantr'ın derinliği ve büyüklüğü gibi faktörler hesaba katılır.
Dış merkez (episantr), depremin yeryüzündeki ilk hareketinin kaynağı olan noktadır. Bu nokta, depremin yer yüzeyindeki yıkımın en yoğun olduğu yer değil, depremin kaynağıdır. Dış merkez, hiposantr veya fokus ile karıştırılmamalıdır. Episantr bölgesi veya alanı, dış merkezin yeryüzündeki alanını ifade eder. Bu bölge, depremin şiddetinin en yüksek olduğu yerdir. Bu nedenle, depremin etkileri, episantr bölgesindeki yapıların gücüne, yere yakınlığına ve depremin büyüklüğüne bağlı olarak değişebilir. Episantr bölgesi, depremin şiddetinin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Bölgedeki yapılar ve yerleşim yerleri, depremin büyüklüğüne ve etkisine karşı hazırlıklı olmalıdır. Ayrıca, deprem felaketleri sonrasında yardım ekipleri, ilk müdahaleleri episantr bölgesinde gerçekleştirirler.
Odak derinliği, depremin hiposantrının yeryüzünden ne kadar derinlikte olduğunu ifade eder. Hiposantr, depremin oluştuğu noktadır ve bu noktadan yayılan enerji deprem dalgalarına neden olur. Sığ deprem, odak derinliği 0-70 km arasında olan depremlerdir. Bu tür depremler, yeryüzündeki yapılar ve yerleşim yerleri üzerinde daha büyük etkilere neden olabilirler. Sığ depremler genellikle daha yıkıcıdır. Orta derinlikte deprem, odak derinliği 70-300 km arasında olan depremlerdir. Bu tür depremler, yeryüzündeki yapılar üzerinde daha az etkiye sahip olabilirler ancak daha büyük alanlarda hissedilebilirler. Derin deprem, odak derinliği 300-700 km arasında olan depremlerdir. Bu tür depremler, yeryüzündeki yapılar üzerinde nispeten az etkiye sahip olabilirler ve genellikle hissedilmezler. Odak derinliği, depremin etkileri üzerinde önemli bir faktördür. Sığ depremler, daha büyük hasara ve yıkıma neden olabilirken, derin depremler genellikle daha az yıkıcıdır. Ancak, her deprem birçok faktöre bağlıdır ve odak derinliği, yeryüzündeki yapıların gücüne ve yerleşim yerlerine yakınlığına bağlı olarak depremin etkisini etkileyebilir.
Şiddet, bir depremin yeryüzünde hissedilen etkilerinin derecesini ölçen bir skaladır. Depremin şiddeti, depremin etkisi ile ilgilidir ve birçok faktöre bağlıdır, örneğin depremin büyüklüğü, odak derinliği, yeraltı yapıları, yerel zemin koşulları ve depremin mesafesi. Depremin şiddeti, Modified Mercalli Intensity Scale (MMI) adı verilen bir ölçeği kullanılarak ölçülür. Bu ölçekte, depremin yeryüzündeki etkileri, insanlar ve yapılar üzerindeki etkileri, zemin hareketleri, çatlaklar ve hasarlar gibi faktörlere dayanarak bir derecelendirme yapılır. MMI ölçeği, 1'den 12'ye kadar 12 basamaklı bir skaladır ve I (1) seviyesi neredeyse hissedilmezken, XII (12) seviyesi tamamen yıkıcıdır. Bu ölçek, depremin etkileri hakkında halka ve yetkililere bilgi vermek için kullanılır ve deprem tahminleri ve risk değerlendirmeleri yapmak için kullanılır. Depremin büyüklüğü ile karıştırılmamalıdır. Depremin büyüklüğü, depremin enerjisiyle ilgilidir ve Richter ölçeği gibi ölçülür. Bu ölçekteki değerler, büyük ölçekteki depremlerin enerjilerini ölçmek için kullanılır ve 0'dan 10'a kadar bir ölçekte ölçülür.
Depremin büyüklüğü, depremin yarattığı enerji miktarının bir ölçüsüdür. Bu ölçü, Richter ölçeği olarak bilinen bir ölçekte ifade edilir ve genellikle depremin hiposantrındaki yer hareketlerinin büyüklüğüne dayanarak hesaplanır. Richter ölçeği, 0'dan 10'a kadar bir skalada ölçülür ve her 1 birimlik artış, 10 kat artan enerji anlamına gelir. Örneğin, 6.0 büyüklüğündeki bir deprem, 5.0 büyüklüğündeki bir depremden 10 kat daha fazla enerji salar. Ancak, Richter ölçeği artık yaygın olarak kullanılmamaktadır ve yerini Moment Magnitude Scale (MMS) almıştır. MMS, depremin yarattığı enerjiyi hesaplamak için daha doğru bir yöntem kullanır ve daha büyük depremleri ölçmek için daha uygun bir ölçektir. MMS, Richter ölçeği ile benzer şekilde 0'dan 10'a kadar bir skalada ölçülür. Depremin büyüklüğü, depremin enerjisi hakkında bir fikir verir ve deprem uzmanları tarafından depremlerin şiddeti ve potansiyel hasarları hakkında tahmin yapmak için kullanılır. Ancak, depremin şiddeti ve etkisi, depremin büyüklüğünden çok daha fazla faktöre bağlıdır ve bu nedenle depremler hakkında tam bir resim elde etmek için diğer faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır.
Aletsel ve gözlemsel magnitüd, depremin büyüklüğünü ölçmek için kullanılan iki farklı yöntemdir. Aletsel magnitüd, sismograf adı verilen özel bir alet kullanılarak ölçülür. Bu ölçekte, sismograf tarafından kaydedilen yer sarsıntısının büyüklüğüne dayanarak bir ölçüm yapılır. Aletsel magnitüd genellikle Moment Magnitude Scale (MMS) olarak bilinen ölçekte ifade edilir. Gözlemsel magnitüd ise, insan gözlemciler tarafından gözlemlerle belirlenen bir ölçüttür. Bu ölçekte, depremin yeryüzünde neden olduğu etkilere ve hasara dayanarak bir derecelendirme yapılır. Gözlemsel magnitüd, Modified Mercalli Intensity Scale (MMI) olarak bilinen bir ölçekte ifade edilir. Aletsel magnitüd genellikle daha doğru bir ölçüttür, çünkü ölçüm, bilimsel olarak kalibre edilmiş cihazlar tarafından gerçekleştirilir. Ancak, gözlemsel magnitüd, depremin yeryüzünde yarattığı etkileri daha iyi yansıtabilir ve hasarın derecesi hakkında daha doğru bir fikir verebilir. Her iki magnitüd ölçeği de, deprem uzmanları tarafından depremler hakkında bilgi toplamak ve deprem risklerini değerlendirmek için kullanılır.
Sismograf, yer sarsıntısını ölçmek için kullanılan bir alettir. Bu alet, yer sarsıntısının yarattığı titreşimleri ölçerek depremin büyüklüğü, süresi ve diğer özellikleri hakkında veri toplar. Sismograf, genellikle bir dış kasa, içindeki birçok hareketli parça ve bir kayıt cihazından oluşur. Yer sarsıntısı, kasanın hareketli parçalarını titreştirir ve bu titreşimler, kayıt cihazı tarafından grafik olarak kaydedilir. Bu grafik, sismogram olarak adlandırılır. Sismogram, depremin büyüklüğü, süresi ve diğer özellikleri hakkında önemli veriler sağlar. Sismogramlar, genellikle sismoloji uzmanları tarafından incelenir ve depremlerin kaynağı hakkında bilgi sağlar. Ayrıca, sismogramlar, yer hareketlerinin türüne bağlı olarak, farklı deprem türlerini (sığ deprem, derin deprem vb.) ayırt etmek için kullanılabilir. Sismograf ve sismogramlar, depremler hakkında önemli bilgi sağlar ve deprem riskinin değerlendirilmesine yardımcı olur.
P dalgaları ve S dalgaları, depremlerin oluşumundan hemen sonra yayılmaya başlayan farklı türdeki dalgalar olarak bilinir. P dalgaları, yani "primer dalgalar" ya da "baskın dalgalar", depremin odak noktasından yayılırlar ve sıkışma/kısılma hareketi yaparak ilerlerler. Yani, ileri doğru hareket ederken, paralel olarak genişleyip daralırlar. Bu nedenle, P dalgaları, katı ve sıvı maddelerden geçebilirler. S dalgaları, yani "ikincil dalgalar" ya da "yanal dalgalar", depremin odak noktasından yayılırlar ve çekişme/gerilme hareketi yaparak ilerlerler. Yani, ileri doğru hareket ederken, yanal olarak titrerler. Bu nedenle, S dalgaları, sadece katı maddelerden geçebilirler. Rayleigh dalgaları, depremin yüzeyinde yayılan ve bir sıvı üzerinde dalgalanmalar oluşturan yüzey dalgalarıdır. Bu dalgalar, ileri doğru hareket ederken, yüzeyin altında yuvarlanarak ilerlerler. Rayleigh dalgaları, P ve S dalgalarının kombinasyonu olarak oluşur ve genellikle yüksek hasar potansiyeline sahip depremlerin oluşumuna neden olurlar. Love dalgaları, depremin yüzeyinde yayılan ve yere dik olarak hareket eden yüzey dalgalarıdır. Bu dalgalar, sadece katı maddelerde ilerler ve genellikle yüksek frekanslarda oluşurlar. Love dalgaları, genellikle daha az hasara neden olurlar ancak yine de büyük depremlerin bir parçası olarak ortaya çıkabilirler.